Kontrolü Bırakmak

Ben model çocuk yetiştirme kaygımla, eşimin kızıma aldığı her fazladan hediye için inanılmaz rahatsızlık duyardım ve adeta eşime savaş açardım elimde olmadan. Bana göre onun bu tavırları yüzünden şımarık, kıymet bilmez, tatminsiz bir insan olacaktı kızım.

Bir affetme çalışmasında bu kızgınlığım geldi gözümün önüne. Bu sahnenin gerçeğini görmeye niyet ettiğimde kendimi bir basket sahasında görüyorum. Elimde top, arkamda bir oyuncuya blokaj yapıyorum. Topu elimden bırakmadan panik bir şekilde, topu sektiriyorum. Önüm boşalmış. Sahada kimse kalmamış. Tüm oyun sahasını kaplamışım. Oyun bile kalmamış. Saçma sapan bir sahne. Ben, arkamdaki oyuncu ve bomboş bir saha…

‘Kızdığınız kişi aslında ne diyor size’ sorusunun cevabında eşimi, ‘önüme geçmiş, ‘1 dakika’ işareti yaparken görüyorum. Beni kendimi kaptırdığım kâbusumdan uyandırmaya çalışıyor. Neden sonra uyanıp, topu bırakıyorum ve tribünlere, olmam gereken yere yol alıyorum. Çünkü ben basketbol oynamaya gelmemişim. İzleyiciyim aslında. O an bir huzur kaplıyor içimi.

Bu çalışmadan anladığım, kızıma uyguladığım korumacı tavır aslında tüm oyunun oynanmasını engelliyormuş. Bir basket sahasında müsabakanın devam etmesini, yaşanacak gerçek oyunun oynanmasını engelliyormuşum. Nasıl bir izleyici eline topu alıp sahaya çıkmazsa, ben de baba-kız arasındaki oyuna müdahale etmemeliymişim.

Şimdi fark ediyorum ki, çocuğumun sağlıklı beslenmesi, fazla televizyon seyretmemesi, kaba konuşma şekillerini öğrenmemesi gibi konularda onu bazı ortamlardan uzak tutma çabalarımda da yine basket sahasında tüm sahayı kaplıyor oluyorum.

Yani biz anne-babalar, çoğu zaman çocuklarımızı başlarına gelebileceklerden korumak adına, gerçek yaşamaları gereken hikayelerini yaşamalarını engelliyoruz.

O zaman da hayat duruyor aslında. Bile bile lades deyip, çocuğuna zararlı olabilecek şeylere göz yummak evet çok zor. Ama eğer kolay şekilde önüne geçemiyorsak ve doğalında hallolmuyorsa bir konu, o zaman sürece bırakmak, yaşanacağı kabul etmek gerekiyor. Çünkü bizim bildiğimizden çok daha farklı bir denge var hayatta. Bizim aklımızla varabileceğimiz mantık zincirlerinden öte, herkesi ve herşeyi içine alan kusursuz bir dengenin içinde herkesin yaşayacakları var. Kadercilik değil bu… Sadece sınırsız bir denge. Kendimizi aklımızdaki sınırlayıcı bilgilerle değil de, bu dengeyle yönetmeyi öğrendiğimizde, hayatın sonsuz olasılıklarına açmış oluyoruz. Şems-İ Tebrizi’nin bir sözü vardır

‘Hayatın alt üst oldu diye üzülme. Ne biliyorsun altının üstünden iyi olmadığını..?

İşte aynen böyle! BİLMİYORUZ.

Şu okulu değil de diğerini kazandığımızda, bir vapuru kaçırdığımızda, sevgilimiz bizi terk ettiğinde, şu işe giremediğimizde, bir süre işsiz kaldığımızda, herkes facebook’ta harika anılar paylaşırken depresyonda olduğumuzda…

Ben kendi adıma, şimdi şimdi anlıyorum, neyi neden başaramadığımı, nerelerde neden yaşamın istediğim gibi gitmediğini. Çünkü büyük planda olman gereken an o değil. O vapuru kaçırıp 15 senedir görmediğin dostunla karşılaşman gerekiyor… Otobüs şoförü otobüse almadığında sahile kadar gidip akbil doldururken halay çeken, sevgilisiyle buluşan gençleri görüp tekrar yaşam dolmam gerekiyor…

İş hayatımda sıkıntı yaşayıp, gerçek isteklerimi sorgulamam, bir bağımlılığımı bitiremeyip, o vesileyle hayatımın erkeğiyle tanışmam gerekiyor, vb…

Benim babam futbol oynama derdine mühendislik okulunun sınavını kaçırmış. Tüm aile için felaket olan bu olay sayesinde babam Öğretmen Okuluna ve oradan da Gazi Eğitim Müzik fakültesine ve sonra İspanya’ya gitmiş ve şu an kitap yazan, besteler yapan, konserler veren, binlerce insanın yaşamına dokunmuş, tam da kendine uygun, rengârenk, tatminli bir hayata imza atmış durumda. Düşünüyorum da; babam ve mühendislik…

İşte o yüzden, yaşamı daha dost karşılamak gerekiyor, Elimizdeki kılıç kalkanları bırakıp, bir de gelene ‘HOŞ GELDİN’ diyerek.

HOŞ GELDİN